04.09.2021

Gönderen Yorum Yok

 Uzun yollardan geçti hem yaralı hem de sargılı bir dünyanın eşiğinden. Bilinmezlerin korkuluklarını gördükçe kendi gölgemizden korkar olmuştuk nice yıllar. Üst üste kırmışlardı kemiklerimizi nefretleri ve kendi korktukları şeylerle. Ama artık bir milat vermişti bizim ellerimize hayatın kuru dalını ve biz bu tarihte dikmiştik ilk fidanımızı. Öyle bir ömrün başlangıcını bu fidanla yaptık ki artık ilk diktiğimiz andan itibaren gölgesine olan inancımızın fıtratıyla sulanıyor kalbimizin yangını. Fakat sönmüyordu yine de bu yangın artık tersine esiyordu rüzgarlar. Artık kendi başına kaldığı için acı ile değil! Birbiri için harlana harlana zevkle yandığı için. Yılmaz Erdoğan'ın şiirinde geçen o üstü tozlanmış kitap gibi kokan mısralar gibiydi; "Yüreğimde bir beyaz kağıt boşluğuyla geldim sana" 


Bu kağıt boşluğunu boşluğunu öyle şarkılar, şiirler, sözler, sazlar, nefesler, gülüşler, sarılmalar ve öpüşler ile doldurdun ki hiç bilmezdim ben göğün bu kadar mavi ve denizin ona benzemek için maviye çalmasının bu kadar güzel olduğunu. Dikenlerinden meyveler topladığım bu toprakların hırçın çiçekleri artık elimi yırtmıyordu, hoş... Yırtsa da artık umurumda olmazdı çünkü her kanadığımda yaramı sarmak için kalbimin ucunda nöbet tutan bir aşkla yanıyordum. Ne dikeni zarar verir ne kanı! Saf çiçekten ibaret oldum bundan ilelebet. Bu yollar beni hangi boş kaldırımlarda sürükler bilinmez fakat bildiğim tek şey artık her yolumun sonu bitimi deniz manzarasına çıkan sokaklar gibi yorulduğumuza değecek ve bir ömür soluklanabileceğimiz ışıklı sabahlara götürecek...


Bir Ağustos ayazının kan donduran sıcaklığını çektik yıllardan bir ay, aylardan bir gün, günlerden ise o saat. Sarılmaya en ihtiyacımız olduğumuz her an hem birbirimizden kaçıp hem de yakınlaşmaya başladığımız kararlı kararsız yutkunmaların eseriyiz artık biz. Bu aşk, bu sabır ve bu tutku meyvesini vereceğini ta en başından beri kulaklarımıza mührü bozulmayacak bir mektup gibi okundu ve bunun hayr'ı da bize aşk, şerri de bize aşk!


Caddeleri çiğnenmiş yepyeni arnavut kaldırımlarında adımız
Adım adım yazılı her taşa bizim ruhumuzdaki her tadımız
Nan gibi çakılı hülyalarımıza bu sonsuz sarılışımız
Aydınlığımızın önünde duramadı küsdürdük şeytanı
Nefsimizin kölesiyken aşkımıza köle ettik viranı
Islandık bir yakamoz vapuru ardında
Meyler oldu biz sarıldıkça çocuğumuz, anımız.


Mutluluğum.
Şansım.
Her şeyim.

0 yorum:

Yorum Gönder